Saray Gezisi (Kahire Üçlemesinin 1. Kitabı)

Saray Gezisi (Kahire Üçlemesinin 1. Kitabı)

Arap edebiyatının önemli temsilcilerinden Necip Mahfuz’un klasikleri arasında yer alan ve Nobel Ödülü’nü almasında önemli rolü olan ‘başyapıtı Kahire Üçlemesi “Saray Gezisi, Şevk Sarayı, Şeker Sokağı” ilki olan Saray Gezisini okuyarak başlamış bulundum. Bir ailenin üç kuşağının anlatıldığı üçlemenin ilk kitabı Saray Gezisi, 1917’lerin İngiliz işgali altındaki Kahire’sinde yaşayan bu ailenin hem içsel dünyasına hem de Mısır’ın o dönemi ki siyasi ve sosyal durumuyla olan ilişkilerine tanık oluruz. Aile reisi Ahmet Bey, eşi Emine Hanım, çocukları Yasin, Fehmi, Hatice, Ayşe ve Kemal romanın ana kahramanlarını oluşturuyor.

Roman ismini ailenin evinin yer aldığı Kahire’deki Saray Gezisi (Bein Al Qasreen) caddesiden alıyor. Serinin birinci kitabı 1917 1. Dünya savaşı zamanlarında başlayıp, 1919’da Mısır’ın İngiliz manda himayesine baş kaldırdığı döneme kadar devam ediyor. Serinin ikinci kitabı Şevk Sarayı 1920’ler, serinin üçüncü kitabı Şeker Sokağı ise 1940’larda geçiyor.

Necip Mahfuz’un 1911 doğumlu olduğunu düşünürsek romandaki sosyal ve siyasi yaşama çok küçük yaşta tanıklık ettiğini söyleyebiliriz. Kendisininde 6 çocuklu bir ailenin en küçüğü olduğunu düşündüğümüzde acaba kitapta ki en küçük karakter olan Kemal ile kendisinin ve diğer aile bireyleri ile kendi aile bireyleri arasında ne kadar bağlantı var diye insan merak ediyor.

Saray Gezisi 1956’da yayımlanmış.

Puanlama

5 üzerinden

Konusu: 4.5
Akıcılık: 4.5
Karakterler: 4.5
Anlatım: 4.0

Ortalama: 4.375

Kitapta Yer Alan Önemli Mekanlar

Emine Hanım’ın gitmek istediği ve bir kaçamakla gittiği, Ahmet Bey’in ve çocukları Yasin, Fehmi ve Kemal ile cumaya gittiği Hüseyin Camii ve türbesi.

Konumu

Kitabın adını verdiği ve ailemizin oturduğu Saray Gezisi caddesini(Bein Al Qasreen) “Bab al-Futah” ile “Al-Azhar” caddesi arasında olan cadde olarak buldum. Büyük ihtimal altta haritada işaretlediğim yer. Hüseyni Camii de çok yakınında bu caddenin.

Konumu


Sizde saray gezisi yapmak istiyorsanız cadde üzerinde gezinebilirsiniz 🙂


Cumba Mısır mimarisinde önemli bir yer alan tahta balkon ve pencere arası bir yapı. Kitapta sürekli bahsi geçiyor ve Emine Hanım cumbanın arkasından sürekli Hüseyni türbesine bakarak hayaller kuruyor. Evdeki kadınların cumbayı açarak bakması yasak ancak Ayşe bu kuralı deldiğine tanık oluyoruz.

Cumbadan bakan insanlar

Anlatış Tarzı

Bir anda kendimizi bir aile bireyinin zihninde ve düşüncelerine ortak olurken bulurken, bir anda kamera uzaklaşıyor ve aile bireylerinin yaptığı konuşmaları dinliyoruz, sonra da sanki aile bireylerinin dışında bir anlatıcı dönemin Mısır’ın sosyal ve siyasi durumunu anlatıyor bize. Necip Mahfuz roman boyunca birçok farklı açıdan hem karakterleri hem de Mısır’ın içinde bulunduğu siyasi ve sosyal durumu analiz etmemizi sağlıyor. Bazen siyasi durumların aile bireylerinin dışında birinin anlatıyor gibi işlenmesi okurken sıkmadı değil. Buna rağmen bence genel anlatımı gayet güzel. Sadece Mısır’ın o dönemki sokakları, mimarisi ve ev yapısı hakkında bilgiler verilse de hiç Mısır’a gitmemiş ve 1910’lu yılların Mısır’ı hakkında hiç bilgisi olmayan benim gibi insanların hayal gücünde kendini o dönemin birebir aynı sokaklarında ve evlerinde hayal ettirecek kadar detaylar verildiğini düşünmüyorum. O yüzden 1920’de Kahire sokaklarında çekilmiş eski görüntülerin bulunduğu ve dönemim ünlü şarkıcılarından Müniretü’l Mehdiye’nin şarkısıyla süslenmiş videoyu dönemi hayal etmenizde yardımcı olması için paylaşıyorum 🙂

Olay Akışı

Okurken hikâye gayet basit olmasına rağmen insanın ilgisini çeken yanları çok var. Ailenin günlük rutinine tanıklık ederken arası gerçekleşen beklenmedik olaylar beni olay örgüsü içinde tuttu diyebilirim. Ayrıca kadın haklarının nasılda hiçe sayıldığını, dönemin koşullarının insanlar üzerindeki etkisini, Mısır ile Türkiye arasındaki farklılıklar ve benzerlikleri düşündürmesi benim üzerimde başka olumlu bir yanıydı. Aslında yazar her ne kadar kadınların dönem içinde nasıl kısıtlandığını sonrasında yavaş yavaş bu kısıtlamaların kalktığını (burada Türk kültürünün ve Türk soyu taşıyan Kahire’de yaşayan ailelerin etkisi büyük gibi görünüyor) gösterse de bence tam anlamıyla kendi bile 1956’de bu kitabı yazarken kadınlar hakkında tam kadın ve erkek eşitliğini düşünemediğini hissediyorsunuz. Buda beni gerçekten üzdü diyebilirim.

Serinin Diğer 2 Kitabını Okumayı Düşünüyor muyum?

Kesinlikle bu aile bireylerine ne olacağına ve 1940’lara kadar Mısır’daki sosyal hayatın nasıl değişeceğini çok merak ediyorum. O yüzden ilk fırsatta serinin iki kitabını da okumayı düşünüyorum.

Dönemin Siyasal Hayatı

Kitap 1.Dünya savaşı hala devam ederken başlıyor. Sonrasında savaş bitiyor Almanya ve Osmanlı devleti savaşı kaybediyor. Bu durum Mısırda çok olumsuz karşılanmışa benziyor. Osmanlının kazanmasını umuyorlardı. Bağımsızlık mücadelesi verenler ilk başta Osmanlı vilayeti gibi ayrı bir yönetim anlayışıyla Osmanlının egemenliğini savunuyor gibi duruyor. Şayet 1917’den 1919’a kadar Muhammet Ferit’te Türk asıllı ve bağımsızlık mücadelesinin önde gelenlerinden. İngilizlerle sorun yaşayınca Osmanlı devletine sığınıyor ve mücadeleyi oradan sürdürüyor. Osmanlının 1893’te Mısır Hıdivi olarak atadığı II. Abbas’ında adının geçtiğini görüyoruz. Hatta Emine Hanım II. Abbas, Muhammet Ferit ve Said Zaglul için dua ettiğini görüyoruz kitapta. O dönemin fotoğraflarını araştırdığımda Osmanlı bayrağının protestolarda kullandığını gördüm ve şaşırdım açıkçası. Türklere karşı bu kadar bağımlı olan bir toplumdan bu derece uzaklaşıp hatta şu anda düşman konumunda olmak ilginç doğrusu.

Bağımsızlık mücadelesinin en önemli figürü ise Said Zaglul ve kitapta adı bol bol geçiyor. İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi Said Zaglul’un ve arkadaşlarının önderliğinde verilen bağımsızlık bildirgesi ile başlıyor. İngilizler Said Zaglul ve arkadaşlarını Malta’ya sürgüne gönderince ülke bir anda karışmaya başlıyor. Fehmi gibi gençlerin önderliğinde protestolar başlıyor. Kitap İngilizlerin Said Zaglul’u serbest bırakmasına kadar devam ediyor.

İngilizlere Bakış Açısı

İngilizler işgal etmelerine ve siyasi ortamda bulunan durumun sorumlusu olmalarına rağmen karakterlerimiz İngiliz askerle direk olarak kötü bir etkileşime girmiyor, kötü bir olay olsa dahi direk İngiliz bir asker ile etkileşimleri anlatılmıyor. Yasin ve Kemal başta olmak üzere eğer bir askerle direk ikili etkileşim anlatılıyorsa hep bu iyi şekilde idi. Ama ancak bir kötü olay varsa bu askerle karşılıklı bir olay olmadı hiçbir zaman hikâye boyunca. Örneğin Kemal İngiliz askerle dost oldu onlara şarkı söylemesi askerin gülümseyerek çikolata vermesi falan hep ikili etkileşimlerdi ve detaylı anlatıldı. Ancak Ahmet Bey’in gece yarısı bir İngiliz asker tarafından çalışmaya götürülmesinde ki askerle etkileşimine hiç girilmedi sadece olay anlatıldı. Aynı şekilde Fehmin’in başına gelen olayda da bunu görüyoruz. Her ne kadar karakterlerimiz bazen İngilizlere beddualar da okusalar İngilizlerin roman içinde övülmesi de çok fazla idi. Dikkatimi çeken noktalardan biri oldu.

Kölelik

Evde aile ile birlikte yaşayan siyahi Hanafi kadın evin kölesi, hizmetçisi ve aile üyesi arasında bir yerde. Ev işlerine yardımcı olmakla beraber Kemal’i okula o getirip götürüyor. Yani ev hanımlarının dışarı çıkmasının yasak olduğu bir aile ortamında dışarıdaki işleri evin hizmetçisine yaptırıyorlar. Yasin ile Zeynep evlenince Zeynep’in hizmetçisi siyahı kadında evlerine taşınır bir süreliğine. Buradan şunu anlıyoruz ki hala köleliğin yaygın olduğu ve normal karşılandığını. Romandan edindiğim izlenim, bu hizmetçilerin bir nevi aile üyesi gibi görülseler de çok hakları olduğu söylenemez.

Türk ve Mısır Kültürü Karşılaştırmaları

Romanda sık sık Türk asıllı insanlardan bahsedilmesi tabi Osmanlı zamanında ve sonrasında hala birçok ikamet eden Türklerin bulundukları toplumlara ne denli etkiler ettiği konusu biz Anadolu Türkleri için çok farkında olmadığımız bir durum bu günlerde. Ahmet bey karısını ve kızını evin dışına bile yalnız veya kardeşleriyle çıkmasına izin vermezken Kahire’de yaşayan Türk kökenli aileler bu konuda çok baskıcı olmadığını görüyoruz. Hatta Yasin’in eşi Zeynep’in ailesindeki özgürlüğünü Ahmet Bey’ in evinde devam ettirme isteği Emine Hanım ve Ahmet Bey tarafından gayet şaşkınlıkla karşılanıyor.

Başka bir durum ise şehitlik anlayışı. Bizde her ne kadar her anne ve baba çocuklarını çok sevse bile vatan söz konusu açıldığında herkesin bunu bir görev olarak algılaması ve tereddütsüz can adanmışlığını hissedebiliyorsunuz. Romanda ise uzun yıllar niye Mısır’ın önce 1517-1867 arası Osmanlıların sonra 1882-1922 arası İngilizlerin himayesinde (tam bağımsızlık 1956 ya kadar gerçekleşmeyecek) geçirdiğini anlayabiliyorsunuz. Romanda sürekli Ahmet Bey’in ve Emine Hanım’ın çocuklarının özellikle Fehmi’nin İngiliz işgallerine karşı protestolara katılmasına karşı olduklarını görüyorsunuz. Bu Mısır’ı sevmedikleri için değil şehitlik veya millete adanmışlığın farklı algılandığından ileri geldiğini düşünüyorum. Öyle ki Osmanlı’nın yıkılmasından sonra İstanbul’un işgali 5 yıldan kısa sürede verilen mücadeleler sonunda tam bağımsızlığa ulaşılmıştı (1918–1923).

Benzerlikler ise erkek egemen toplumda erkeklerin iki yüzlülüğü. Erkek her türlü karısını aldatabilir, istediği her şeyi yapabilir ama eşi ona tam itaat etmek durumunda. Bu durumu maalesef bizim ülkemizde de çok görüyoruz. Hala durum tam aşılmış değil. Onun hariciden hala daha din tabanlı ailelerden gelmiş insanların ailelerine daha katı davranması. Bu durumun şu günlerde çok azaldığını düşünsem de dedelerimi ve babamı düşündüğümde Ahmet Bey’in yanından çok geçemeseler de erkek figürünün aile içinde sürekli kuralcı olma ve hizmet bekleme anlayışı yaygın. Romanda bazı aile bireyleri babalarının arkadaşlarıyla gülerek kibar şekilde konuştuğuna tanık olduklarında bu adam ailede sürekli bağıran kaba olan babamla aynı kişimi diye şaşkına düştükleri gibi bende küçükken babamın arkadaşlarıyla ilk kez bir şakalaşmalı muhabbetine denk geldiğimde hissetmiştim. Ama babam Ahmet Bey gibi ailede ve dışarıda çok farklı kişiliğe sahip değil. Evde çıkardığı tartışmalar kadar dışarıda da tartışmacı olduğu için aynı kategoride değiller diye düşünüyorum. Ama annemden sürekli hizmet beklemesi ve kız çocuklarının daha fazla sakınılması aynı düşüncenin daha yumuşatılmış hali diye düşünüyorum. Türk toplumu Mısır’daki kadar kadınlara olan baskı olmadıysa da var olan baskıların Cumhuriyet ile birlikte gelen seçme ve seçilme, kız çocuklarının okula gitme zorunluluğu gibi haklarla çok daha iyileştirildiğini düşünüyorum.

Karakter Analizleri

Ahmet Bey(al-Sayyid Ahmad): Karısına ve çocuklarına karşı son derece katı, otoriter ancak evin dışına çıktığında gayet sosyal, şakacı, kibar, alkol düşkünü, şarkı söylemeyi, ut çalmayı seven ve çapkın ayrıca her gece alemlerde boy gösteren ailenin babası Ahmet Bey. Ailesinin kendisine tam itaat ve hizmet isteyen ve Mısır’daki o dönemin baba figürüne benzeyen bir kişilik. Emine hanım ve kızlarının kendisi olmadan dışarı çıkmalarına tamamen karşı. Öyle ki camdan bakmaları yüzlerini başkalarına göstermeleri bile yasak. Kendisi o günkü dünyaya uyum sağlamış, dışarıda ut çalıyor, şarap içiyor, metresleri var ama ailesinde tüm din kurallarının uygulanmasını istiyor. Sürekli Ahmet Bey’in gece kaçamaklarına ve aile içinde otoriter kararları alırken içindeki çelişkilere tanıklık ediyoruz.

Emine Hanım(Amina): Dışarı çıkması tamamen yasak olan Emine Hanım kendini çocuklarına ve eşine köle olmaya adamış sürekli ev hapsinde. Ne var ki Emine Hanım duruma karşı hiç itiraz etmiyor. Evde kendi düzenini ve inandığı Cinler ile hayal dünyasını kurmuş zaman geçiyorken görüyoruz kitabın başlarında. Düşünün ki evin çok yakınında olan ve gitmek istediği bir türbeyi büyük çocuklarından biri ile bile ziyareti yasak. En çok üzüldüğüm karakter Emine Hanım. Tüm yaşamınızı 4 duvar içinde tam bir hapis ve köle hayatıyla geçiriyorsunuz ve itiraz etmeye gücünüz bile yok. Bunu o kadar kabullenmiş ki kızlarının ve Yasin’in eşi Zeynep’inde aynı olmasını istiyor. Toplumda Emine Hanım gibilerinin olduğunu bilmek üzüyor. Bence toplumdaki Emine Hanımlar itiraz etmeyi ve haklarını almayı öğrenmeliler.

Yasin(Yasin): Ailenin en büyük oğlu 22’li yaşlarında olan Yasin ve babası gibi tam bir şevk düşkünü. Babasının ilk eşinden olan Yasin babasıyla yaşıyor. Annesi hayatta ama hiç annesini hazzetmiyor ve görmek istemiyor. Bu anne oğul ilişkisine tanık oluyoruz kitap boyunca. Yasin sürekli roman boyunca kadınlara olan zaafı ile ilgili konularda görüyoruz. Bazı yaptıklarını hayret etmemek zor doğrusu.

Fehmi(Fahmy): Ahmet Beyin Emine hanımdan olan ilk çocuğu. 20’li yaşlarında hukuk öğrencisi. Babası ve abisi gibi şehvet düşkünü değil. Yasin’in aksine onu zaman zaman komşu Meryem’e duyduğu aşk ile ilgili konularda zaman zaman ailesinden gizli Mısır’ın özgürlük mücadelesinde olan katılımlarını ve duygularına tanık oluyoruz. Fehmi diğer aile bireylerinin aksine daha sessiz, aklı başında ve bir o kadar da özgürlük düşkünü. Aslında Yasin ve Ahmet bey daha özgürlük düşkünü ama özgürlük anlayışları Fehmi’nin kinden farklı. Onlar için özgürlük gece hayatına istedikleri gibi katılabilmek iken Fehmi için özgürlük toplumun kendi ile ilgili kararlarını kendisi vermesi.

Hatice(Khadija): Hatice ailenin en sivri dillisi ve yeterince güzel değil diyebiliriz. 18’inde olan bu kızın sürekli evlenememesinden bahsediliyor. Hatice’yi zaman zaman küçük kız kardeşi Ayşe’yi kıskanırken zaman zaman ise Yasin’le keyifli atışmalarına tanıklık ediyoruz. Hatice diğer kardeşlerine göre daha kurnaz ve şüpheci diyebiliriz. Babasına karşı koymasını beklediğim karakter kendisi ama oda diğerleri gibi baba otoritesini sorgulayamıyor.

Ayşe(Aisha): Ailenin en güzeli ve şıpsevdisi. Henüz 16 yaşında olmasına rağmen evlenmek istiyor. Sürekli aynanın önünde süslenerek ve şarkı söyleyerek zaman geçiriyor. Şarkı söylemeyi babası gibi çok seviyor. Ayşe’yi evlenme ve güzellik düşkünü olmasından kaynaklanan olaylarına tanıklık ediyoruz roman boyunca. Hatta romanda önemli olaylardan biri Ayşe’nin düğünü. Düğününe romanda geniş yer verilmiş çünkü aile bireyleri ilk kez hep birlikte bir etkinliğe katılıyor.

Kemal(Kamal): Evin en küçüğü ve meraklısı. Kemal ile ilgili bölümleri gerçekten çok sevdim. Küçük bir çocuk olaylardan ne kadar bihaber ise oda o kadar bihaber. Oynamayı çok sevse ise de babasından diğer aile bireyleri gibi çok korkuyor. Küçük olmasına rağmen babasından sevgi yerine sürekli azar yiyor. Buda ruh dünyasını çok etkiliyor. Şarklı söylemeyi ablası Ayşe ve babası gibi çok seviyor. Annesine ve ablalarına karşı çok büyük sevgi besliyor. Aile ve toplumda gelişen olayların en büyük etkileneni çocuklar olduğunun büyük bir kanıtı romanda Kemal örneği ile karşımıza çıkıyor.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir